Miziklerim ;)

16 Ağustos 2012 Perşembe

Böyle Kalsın İstiyorum!demiştin;Pekâla Böyle Kalsın..


Bulutlar öpmesin badem çiçeklerini,
Her çağlayan bir fanusa dökülsün,
Kalbinin infazında eriyen zavallı kuş,
Koklamadan geceyi, bıktıran saçlarını,
Bir yılanın hercai pullarına gömülsün…


“Sükût bulmaktansa senin yerinde
Koy beni assınlar kirpiklerinde…”


Her me’yusa bir Mevlana çağıran,
Kuşu vurmuşlar bir gün dorukta, 
Kanatları Sel suyunda dağılmış,
Tüylerinde Padişahlar boğulmuş,
Hüznü bir köy gibi kalmış ırakta,
Umudu sessizce İstanbul olmuş…



“Böyle kalsın!” diyorsun,
Pekâlâ, böyle kalsın…


Işığa tutunmasın yeryüzü dargınları,
“Han’ların eteğinde gül arayan köleler,
Miladi bir takvimin soluk yapraklarında,
Bir yudum şarap gibi içerek, vurgunları,
Senin o doldukça gökleri kıskandıran, 
Boşaldıkça her damlası güvercin gözlerinde bunalsın…


Çöz hayalin kınalı örgüsünü her akşam,
Kimsesiz koy tahtını, bu sevimli delinin,
Yağmaz olsun yurduna, kardelen yağmurları,
Tarihin yüreğinde seğiren yüreğinin,
Yıkılsın en gizemli, en görkemli surları…
Bak yine boğazımda parmak uçları şehrin, 
Şehir ki bir dilberin en zalim portresidir,
Bu gelen hayatımın kan bulaşan sesidir,
Kahkaha bir ur gibi büyüyor hançeremde,
Bu giden boynu bükük, sensizliğimdir benim,
Bu iştahla bekleyen ölümdür penceremde…


Mademki girmiyorsun!
Kırıyorum bahçemin kapılarını,
Gönlümün camları kırıktır zaten,
Raflarda veremli ve sana adadığım,
Kan tüküren soylu kitaplarımı,
Yakıyorum yeniden…
Küllerinde dirilen suretini,
Nazlı bir resim gibi,
Göğsüme gözlerinle çakıyorum… Yeniden…




Sen yine kararlı ve uygun adım,
“Böyle Kalsın” diyorsun.
Kalsın o her durakta seni bekleyen adam,
Acılar kırmızıya boyuyor izlerini,
Yalnızlık okşuyor avcılar gibi,
Düşlerinin arasında gezinen antika mavzerini…


Vefalı her küheylanda büyüyen,
Kayaların gölgesinde yürüyen,
Fotoğraflarında daha mahcup,
Ve daha meczup,
Ve daha serseri,
Cefa çeken her canlıyı bağrında,
Çıban gibi taşıyan delikanlı,
Ölsün istiyorsun su kenarında,
Bir ikindi vakti ölür, üzülme…
Kahrın ona kefen olur, üzülme…


Irmak vadiden, 
Sevda denizden,
Baharın baharımdan akmasın istiyorsun,
Oysa çırpınıyor kalbine varmak için,
Damarımda kılçık kılçık titreyen,
Sende kendisini bulan balıklar,
Bu nasıl bir hayal, zarif ve ince,
Renkli mehtabına takıldım ilkin,
Gemiler çatlıyor onu görünce,
Korsan günahlara sığınıyor kin,
Ağlıyor ardında kalabalıklar…


Beni kırbaçlara mahkûm ettiğin,
Yetmedi, eşkıya gönderiyorsun,
Sonsuzluk şehrinin kubbelerinden,
Şimdi bir “Ah” çekeceğim derinden…
Sönecek kanımla alevlenen mum,
Nereye dönersen duman ve zakkum…


Böyle kalsın gri gök,
Esir yıldız, 
Kanlı tüy…
Bu şikeste yolcuyu yine vursun izbeler,
Her dağda bir harami,
Öksüz koysun yavrukurdu yeniden…
Ay doğmasın kirpiklerin üstüne,
Tilki arslanları çeksin kızağa,
Bir kral kalleşçe düşsün tuzağa,
Yarasa, bülbülden intikam alsın…
Endülüs’e dönüş rüyada kalsın…






Çekirgeler yanarken çürüyen dudağında,
Şakağında ızdırap sızıyor bu sensizin,
Böylesine Ferhad’ı
Böylesine isyanı olamadım bir bensizin…
Hangi kurşun dokunur,
Hangi ecel yakalar beni böyle ansızın…


Benimle diriliyor sahrada ölen ahu,
Kuşku mağarasında kafese girdi puhu,
Sende şimşekler çeken aynı ses,
“böyle kalsın”
Nasıl arzuluyorsan aldırma, öyle kalsın,
Bir gün kurtulacağım bu dağın eteğinden,
Âşıklar beslenecek kalbimin peteğinden,
Ömrün şahikasında kandiller yakacağım,
Baktığın her noktadan yüzüne bakacağım,
O meşhur hasretiyle filizlenince Bir’in
Dört lalesi açacak bu Destan-ı Kebir’in…
Yeniden bir gül gibi yeşeren mahzun yürek
Tabutuma girecek onu cennet bilerek,
Musallada buhurdan olacak haysiyyetim,
Yaldızlı dört mısraya sığacak vasiyyetim,
İşte o gün ruhumun “Han” koyarlar adını,
Mezarımın taşına gömerler feryadını…


"Toprak olsam da, akar bu ırmak bir denize,
Her zerremde bir Mecnûn dirilip sana gelir,
Bir çift semâzen gibi döner başımda taşlar,
Bin defa öldürsen de, bu sevda cana gelir…"


  Nurullah GENÇ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder