Miziklerim ;)

29 Şubat 2012 Çarşamba

Cemreler :)

Eveeeeet cemreler düşmeye başlamış bile çoktan :)) 20 Şubat'ta havaya, 27 Şubat'ta suya düşen cemre 5 Mart'ta da toprağa düşecekmiş :)) ne yaparsan yap kış sonun geldiii :))) bahar geliyor yaa :D acaba benim ömrümün baharı ne zaman gelecek benim gönlüme cemre ne zaman düşecek :)) bekliyoruz bakalım :))


Vakt-i Dua

Allahım !!! Şu an kimin nerede bir sıkıntısı varsa, Sen onu gider..
Allahım !!! Şu an kimin nerede çaresiz bir derdi varsa, Sen ona çare ol..
Allahım !!! Şu an kim nerede acıdan inlemekteyse, Sen ona rahmetinle yetiş..
Allahım !!! Sevdiklerimi Sen de sev ve onlara bâki huzur ve neşe ver…
Allahım !!! İman ve ahlakın en güzelini yerleştir o sevdiğin yüreklere..
Allahım !!! Sen Sana edeple geleni geri çevirmezsin, dualarımızı ihlaslı kullarının duası eyle..(AMİN)


"Benden razı değilsin"

Hazreti Ali (radıyallahu anh) bir akşam üzeri eşi Hazreti Fatıma'yı (radıyallahu anha) ağlarken görür. Yanına koşarak gider ve yüzüne bakar:
- Ey Rasullahın en güzel çiçeği neden ağlıyorsun.?
Hazreti Fatıma biraz bekler ve söyle der:
-Ya Ali; Bugün gülümsemeni görmeyince "Benden razı değilsin" sandım.


28 Şubat 2012 Salı

İyi gecelerrrr


"Aşk; uyumadan önceki son şey, uyandığın zamanki ilk şey.."

İskender Pala


İyi geceler :)
Dua edeceğim hepinize  ama içimden sizde amin deyin :) :)

Sen;


Sen ; Aklım ve kalbim arasında kaldığım en güzel çaresizliğimsin . . .


alıntı


Hal-i Tasvir :)

Bu gün yine canım burnumda bi sinirliyim bi agresifimmm :)))
gerçekten ya böyle birini tutup evire çevire dövesim var içimdeki volkan çok fena patlayacak hale geldi... ben böyleyim bide hiç sevmiyorum bu huyumu sabır sabır sonra en olmadık yerde en olmadık insana patlayıveriyorum :S

Bugün yine öyle doldum ki... Bir yandan kıskançlık damarım kalbimi fena sıkıştırıyor bazen yok bu olmaz ya diyorum ben böyle yaşayamam onu sürekli kıskanarak ömür geçiremem diyorum... tamam diyorum ne yaparsa yapsın işi gücü rast gelsin... tabi bu 5 dakika sürmüyor  :)) insan sevmek zor iş yaa kim ne derse desin sevmeyeceksin kardeşim ne varda seviyorsun kedi sev köpek sev kuş sev ama insan sevme seversende aşık olma :))) sadece sev yani o kadar ilerisi insan sinirlerine zararlı.. :D katılanlar.... katılmayanlar.... evet görüş kabul edilmiştir :D vaz geç sevme herkes ne yapıyorsa yapsın hadi tamammm oldu o zaman :D 

bu düşüncem kaç sene kaç ay yada kaç gün hatta saat da olabilir tamam kabul dakika :))) sürer bilemiyorum ama şuan böyle düşünüyorum :D bir dakika sonrası için garanti veremiyorum :D

velhasılı ben bu duyguyu hep yaşıyorum gel gitler... sev sevmeler... özle özlemeler :D ne zaman bitecek bu kendimle kavgam bilmiyorum bu savaşı kim kazanacak sabır ile bekliyoruz bakalım hakkımızda hayırlısı artık ne diyelim :)) tüm cümleleri böyle bitirmeyi adet edindim :))



:)


Nerde kaldı bu yaa gelsede bizi sallasaaa :P
Ayy kedicikde uyudu yaa 
:))

27 Şubat 2012 Pazartesi

Günaydın :)

Mutlu insanlar; Her şeyin en iyisine sahip olanlar değil, Sahip olduklarını kaybetmeyecek kadar çok sevenlerdir.

Charles Bukowski


Hepinize mutlu bir hafta diliyorum :) ve sevdiklerinizle geçireceğiniz uzun bir ömür :)
Günaydın dostlar :)

26 Şubat 2012 Pazar

Aşk

sokak çocuklarına emanet edilmiş aşklar... kapıyı çalıp çalıp kaçıyorlar...


Hiç kuşku yok, seçilmişim



Hiç kuşku yok, seçilmişim
Ne garip! Önce ceset kılınmışım, sonra ruh üflenmiş bana.

İçecek suyum, yenecek lokmam, ikbalim, itibarım, idbarım, çilem varmış. Benim de yürünecek yolum varmış şu küre-i âlemde, bu dünya üzerinden ben de gelip de geçecekmişim.

Yoklar defterinde değilmiş kaydım. Toprak kıvamında takılmamış, cesetle toprak arasında kalmamışım. Ruhsuz bir beden olarak doğmamış, şuursuz bir ruh olarak yaratılmamışım.

Adem'den vücuda geçmişim, vücuddan hayata, hayattan ruha, ruhtan şuura.

İnsan olarak yaratılmışım.

Taş değilmişim, toprak, su, hava, ateş değilmişim. Everest'te bir çiçek, Ağrı'da bir kaya parçası, bir çalı horozu değilmişim.

Öyleyse seçilmişim.

Ya seçilmeseydim? Bunca acıya, bunca çileye rağmen ya var olmasaydım? Adım, kullar listesine yazılmasaydı benim de? Levh-i mahfuza bir insan ismi olarak geçmeseydim? Ben olmasaydım ya? Bir kader biçilmeseydi, bir ruh üflenmeseydi bana, hareketli kılınmasaydı şu kırk dokuz kiloluk bedenim?

Hiç kuşku yok, seçilmişim. Bir insan olarak yaratılmış, dünyaya salınmışım. Kaderimi kuşanmış, her kazaya her belâya ezelden "Beli" demişim.

Bir sürgün gömleği geçirmişim eynime, epeyce ağır gelmiş. Bu yüzden "İyi ki" demişim yeri gelince, ama daha çok "Keşke" demişim. Yeri gelmiş bir dağ altında ezilmiş yeri gelmiş bir kaşık suda boğulmuşum.

Tel kopmuş da teli koparan yokmuş. Kan akmış da bir vurulan bir vuran yokmuş. Ama işte bir vurgun varmış ortada da hiç kimsenin suçlu olmadığı yerde bir suçlu bile yokmuş. Çünkü suç yokmuş. Farzı, muhal olmaktan çıkaran yegâne, cesaretmiş de o da bende yokmuş.

Çünkü en zayıf olduğum yerden sınanmış en hassas olduğum yerden vurulmuşum. Hangi yanımdan yara alsam o yanımdan ağrımışım. Taşıyamam zannettiklerimi taşımış, taşırım zannettiklerimin altında kalmışım. İçimdeki ummanı önce sızdırmış sonra taşırmışım.

Kelimeler verilmiş bana, isimler öğretilmiş. Bir âh çekilse dünya dönecekken; ben, her şey karanlığa gömülmeden önce, kendimden sonsuzluğa bir şey bırakmaya kalkışmışım. İsmimin ilk hecesi bir somun ekmek son hecesi su dalgasıymış oysa. Aynı sözcüklerle özetlerim kendimi sanmışım da ezberlemem gerekeni sökememişim bile. Elif'te takılıp kalmışım.

Gün gelmiş feryat etmişim yolumu kaybedip, sonra "Nerede kayboldun sen?" diye kendi yakama yapışmışım. Hesap sormuşum fütursuzca, küstahça.

En önemlisi de ölümlüymüşüm ben. Üstelik ölümlü olduğunu bilen tek canlıymışım. Ben kendi ölümüme refakat ederken bana refakat eden karanfil kokusunu almışım daha ölmeden. Karşısında en eylemsiz kaldığım ölüm kendi ölümüm olmuş. Yani hâlâ gaflette, hâlâ hepi topu kendi ölümünü anlatan bir roman kahramanıymışım.

Dayanamamış, arabayı sağa çekmiş, "Benden bu kadar" demiş, şimdi artık sadece beklemeye başlamışım. İki elimi iki yanıma sarkıtmış, kendimi boşluğa bırakmışım. Nedense radyonun düğmesine dokunuvermişim birden. Bir cümle çıkmış bahtıma, öylesine durup dururken: "Bir günahtan çıkıp bir günaha batarlar. Ama yine de ümit vardır çünkü af vardır." diyormuş bir ses.

Gördüklerimin rüya olan hayatlar değil, hayat olan rüyalar olduğunu anlamışım. Rüyalarımı kaydetmek gibi onları yorumlamayı da bir tarafa bırakmışım. Rüya içinde gördüğüm bir rüyadan uyanmışım. İtidalse bunun adı şimdi ben mutedilmişim.

Anlamışım ki dünya âlem perdesinde ben de gelip geçici, ben de bir gölgeymişim. Asıldan nasibim var ama şimdilik suretmişim.

Öyleyse hepsine de amenna. Değil mi ki seçilmişim.

Nazan Bekiroğlu

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1250931&title=hic-kusku-yok-secilmisim

Sabır


Sabır; Allahü teâlâya dayanıp sebât etmek ve belâyı gönül hoşluğu ve rahatlığı ile karşılamaktır. 

"Amr bin Osman Mekkî Hazretleri"


Bir Yenilik :)

Hayatımda bir yenilik oldu çok mutluyum :)) Tefsir derslerine başladım bu hafta, öyle özlemişimki bu tür ortamlarda bulunmayı sanırım çok uzun zaman olmuş... Ama itiraf etmeliyim kendimi ayrı bir mutlu hissediyorum şuan manevi boşluğu hiç bir sevgi dolduramıyor ben onu anladım :) Dersimizden ufak bir bölümü paylaşmak istiyorum benim çok hoşuma giden bir örnek verdi hocamız :))
Küçük günahlardan bahsediyordu ve dedi ki ; "küçük günahları küçümsemeyin... Küçük günahlar kar tanelerine benzerler sonra o kar taneleri birleşirler kartopu olurlar.. Bir bakmışsınız kartopu kardan adam olarak karşınıza çıkmış" :)) çok hoş bir örnek değil mi sizcede :D gerçekten öyle oluyor bir zamanlar hoşumuza gitmeyen ne kadar çok davranışı benimsedik alıştık yada alıştırıldık... Bu derslerin benim ufkumu açacağı kesin ve Rabbime ne kadar şükretsem az beni halkasının içine aldı tekrar talebe yaptı :) işte böyle ben artık burdan her hafta bahsederim derslerden sonra daha ayrıntılı olarak inşaallah :) bu hafta hazırlıksız gitmiştim haftaya not defterimle gideceğim nasip olursa :)





24 Şubat 2012 Cuma

Romantik Muzur :))



uzun zamandır tümceleri biriktiriyorum,içimde tutuyorum. Anlatılması gereken onca şey var ki..yapılması gereken onca iş. Bi kendime gelebilsem ah.. çalışılması gereken çok konu alınması gereken çok ders var.. oysa ben yorgunum ve oldukça halsiz... yeniden denemek herşeyi baştan almak çok yorucu geliyor bana gücüm yetmiyor ki nefes almaya.
Bi kendime gelebilsem bi elimden tutan olsa. Hayata yeniden ısınsam , bahar gelse çiçekler açsa... Bu sessiz soğuk bi bitse.. Yüreğimin ellerinden tutsalar; beni sevdalara salsalar, hiç usanmadan sevsem, hiç bıkmadan dalgalansam esen ılık rüzgarda... İlkbaharın ılık akşam esintileri gibi dokunsam yüzüne.. içine dolsam nefes gibi.. kanına karışıp tüm hücrelerini dolaşsam usulca... bir parçanda ben olsam... böbreğinde ki taş olsam mesela :)))) işte tüm romantikliğim burda bitiyor benim :D ya ne zaman romantik bişeyler karalayacak olsam bi muzurluk tutuyor :))) işte uykucunun romantikliğide böyle oluyor :)))

24.02.2012-Cuma ;)


Avareyim .. Asûdeyim .. Yorgunum..


Avareyim .. Asûdeyim .. Yorgunum..
Bilmiyorum neden sana Vurgunum ?

Nurullah Genç


Çıkıktır o :)))


:))))

şu dünyada kimseye rahat yok :)))


:)))
mısır yiyoz ne varrr 
:))))
ağzınıda doldurmuş tipe bak yaa :)))

martılar ne sevimli :)

Sabah içtiması...
Rahattt
Hazır ollll
:)))


Vakt-i Cuma

Hayırlı Cumalar :)


GÜNÜN DUASI

Allah’ım! Efendimiz Muhammed’e (sav) ve onun ehli beytine salat et. Bu
salavat o derece değerli olsun ki: Onun hürmetine bizi bütün korku ve
belalardan kurtarsın. Bizim ihtiyaçlarımızı o salavat hürmetine yerine
getirsin, bizi bütün günahlardan bu salavat hürmetine temizlersin, o
salavat hürmetine bizi derecelerin en üstüne yüceltirsin, o salavat
hürmetine hayatta ve öldükten sonra düşünülebilecek bütün hayırlar
konusunda gayelerin en sonuna kadar ulaştırsın. Ey merhametlilerin
merhametlisi bize bunları merhametinle nasib et. 
Alla Tealâ bize kâfidir ve ne iyi bir dost, ne iyi bir vekildir. 
Ey Rabbimiz, senin mağfiretini dileriz, dönüş yalnız sanadır.
Amin!

GÜNÜN SÖZÜ

Ömrünüz bin sene olsa ve siz bir gün vefasızlık gösterseniz, onun tokadını mutlaka yersiniz. İnsan bir vefa âbidesi olmalı… 

Hakikat Damlaları M.F.G


Sabırsızlık


‎"Sabırsızlık, yüce Yaradan'ın yaşanacakları sıralama tarzına razı olmamaktan doğar." 
M. Bozdağ

23 Şubat 2012 Perşembe

Vakt-i Dua


ALLAH'IM, havaya savrulan kuru bir yaprak gibi titreyen biçare kullarının ellerini bırakma YARABBİ..!!!
aminnnnnn :)



Yağmur...


Dışarda kar yağıyor...
Benim içime yağmur...
:)

21 Şubat 2012 Salı

Bir şey yazacaktın

Yine kendimi bulduğum bir Nazan Bekiroğlu yazısı...paylaşmak istedim :)


Bir şey yazacaktın
Bir şey yazacaktın. İçi mürekkep dolu kalemi eline aldın. Kâğıda baktın bir süre.

Vakit akşamdı. Akşam dediysem güneş henüz batmıştı. Biraz geçmişti hattâ. Akşam namazına duranlardan seccade üzerinde, sadece sehiv secdesi yapanlar kalmıştı.

Bir odadaydın. Geniş bir pencere, yamaca tutunmuş cılız ağaçlara açılıyordu galiba. Geceye kalmış iki kuş telâşla havalandı kuru dalların arasından. "Kuşlar da gece uçar mı?" diye düşünmek aklından geçmedi.

Sayfanın başına, tam orta yere hitabı yazdın. Bir leke sağ elinin şehadet parmağı üzerine, daha başlarken bulaştı. Sol elinle lekeyi silmek istedin. Yayıldı. Öbür eline de bulaştı. Aldırmadın. Devam ettin. Hitaptan öteye geçtin.

Parmaklarındaki mürekkep lekesi bu kez kâğıda bulaştı. Yazmak istediğin asıl kelimelerin üzerini örttü. Olumsuzluk ekleriyle kökler arasında acayip oyunlar oynadı. "Gel-me" diye yazacaktın meselâ oysa geriye "Gel" kaldı. "Git-me" yazacaktın, "Git" kaldı.

Oysa sen bir şey yazacaktın. Aklında bir şey vardı. Hani bir gün hiç düşünmemiştin başlangıçta, okuldan kaçmamıştın, ama yol götürmüştü. Sırtından iten, önünden çekeleyen vardı ihtimal. Dönüp dolaşmış, kovulduğun cennetin kapılarına dayanmıştın. Oysa hiç hesap yapmamıştın.

Üç ağaç gövdesi mesafeyle dizilmiş kandiller yoktu ya yine de servilerin dibine dökülmüş iğne yapraklar üzerinden toprağı incitmeye korkarak girmiştin geçmiş zaman bahçelerine. Gölgeler çıkmıştı yoluna. Geçmişin suretleri. Çok şey değişmişti. Ama bir şey var ki hâlâ ta kendisiydi. Yani hem o hem de o değil gibi.

Kumsal senin kumsalındı, dalgaların ardı ardına geldiği. Bulutlar yerli yerinde, ufuk o aynı çizgi. Ağaçlar, aynı nar ağaçları. Aynı Nisan yağmuru birdenbire bastırmıştı. Beyaz deniz kabuklarını bulmuştun bıraktığın yerde, pembeleri yoktu. Demek epey hasar almıştın.

Bahçeler dolusu mor salkımla yetinemezken zamanında, şimdi bir sap yabani sümbülle avunmaya kalkışmıştın. Daldırsan toprağa can verebilir misin tez elden? Yeniden cennete, güle, mehtaba dönüşebilir misin? Yeniden o eski sen olabilir misin?

Bu merakla bakmıştın gölgelere suyun üzerinde. Her şey bir yok, bir yerli yerinde. Seyyahmışsın bir yerde.

Şimdi bak bakalım, onca hatırayı bu derin sularda mı bıraktın? O büyük fırtınayı bu kumsalda mı kopardın? Serinlik ve selâmeti burada mı aradın?

Şu servilerin altında mı üzerine yıldızlar serpildi? Orada mı göklerle bir olup devran ettin? Ellerini göklere kaldırıp da sema ettin?

Orada mı bir rüzgâr esintisiyle perdeler bir an için aralandı da hemen ardından kapandı? Sır sana dokundu ama kalmadı.

Bak denize. O yakıcı hasrete bak. Sen o kusurlu musun? O cezalı sen misin? Gördüğünü ne çabuk unuttun?

Deniz biliyor, o zamanlar sen, sendin. Cennetten kovulmamıştın daha, deniz kadar duru, bir o kadar sadeydin.

Duru sular şahit sayfalardan satır çıkardığına. Ne ettiysen orada ettin. Döküldü kelimeler ağzından ama alfabeyi bir türlü sökemedin. Heceleri karıştırdın birbirine, evvelini ahirini, takdim-tehirini kestiremedin.

Ellerin gibi kâğıdın da mürekkep lekesi; hiçbirini yazamadın bunların. Aldırmadın. Güneş iyice karanlıklara karıştı. Yatsı geldi geçti. Gecenin en karanlık vakti ufkun üzerine serildi.

Sen, dudağının üzerinde simsiyah bir mürekkep lekesi, şehadet ve orta parmağının arasında da aynı leke. Bir şey yazacaktın. Yazmak istediğinin tam tersini yazdın. Kâğıdın başından öyle kalktın.

"Mümkün" yazacaktın, geriye "Na-mümkün" kaldı. "Murad" yazacaktın, "Na-murad" kaldı.

  Nazan Bekiroğlu

05 Şubat 2012, Pazar



Yol Anısı :)

Geçen kar yağdığı bir gün hava soğuk böyle hastayımda zaten :)) canımda sıkkın eve gitmek için otobüse bindim kendime bir yer bulup oturdum sessiz sessiz dışarıyı izliyordum... Yanıma orta yaşlarda tombiş bir abla oturdu... Böyle hani kanı şirin mi derler o tarz birisi :)) arkadaşlarına bir şeyler anlatıyor gülüyorlar filan benide gülümsettiler... Kadın çeşitli şeyler söyledi şimdi onları burada paylaşmak istemiyorum ama baya komikte biriydi yani :))) Sonra bi ara dua filan etmeye başladı  aynen söyleydi" Amaaaannn kar senesi var senesi yavrum (bana ithafen) Allah herkese yardım etsin işsizlere iş aşsızlara aş versin" aminnnn :) neşesiz ben otobüsten indiğimde tamamen havam değişmiş gülümsüyordum hala aklıma geldikçe gülümsüyorum...Gerçekten böyle insanların varlığı pozitifliği çevresindekileri etkiliyor...Bende çok isterdim böyle pozitif olayım etrafıma neşe saçayım yani aslında eskiden öyle biriydim... ama herşey eskide kaldı insan üst üste gönül kırgınlıkları yaşayınca hayattan soğuyor gerçekten... Yinede iyiyim ya kendimi kaybetmedim henüz ve içimdeki çocuğu büyütmedim hala :)) ümit varım birgün tekrar eski ben olup çok mutlu olacağımı biliyorum en azından hissediyorum :D

Dip Not : sayan ablacım o abla sana çok benziyordu senin gibi çok tatlıydı :))


Fetih Filmi

Aslında şuan öyle yorgun ve uykusuzum ki... canım hiç birşey yapmak yazmak istemiyor ama yazayım istiyorum çünkü yazacaklarım birikiyor...
Fetih 1453 filminden bahsetmek istiyorum :) Film benim için tam bir hayal kırıklığı oldu diyebilirim özellikle Ulubatlı Hasan'ı çok kötü gayri meşru ilişki yaşayan biri gibi göstermeleri çok canımı sıktı...Resmen kemikleri sızlamıştır diye düşündüm ne yalan söyleyeyim.... Birde Fatih Sultan Mehmet'in atını suya sürdüğü sahnede sesinin tizleşmesi onun düzeltilmemiş olması ne bileyim garip geldi bana... Sonra Akşemsettin Hoca'yı oynayacak başka kimse bulunamamışmıydı acaba çok merak ettim.... Hani filmin konusu güzel olunca ne bileyim insan birazda beklentiyle gidiyor sanırım :S yani güzel değildi diyemem ama hani öyle ahım şahımda bir film olmamış açıkçası... Daha güzel olmalıydı :)))  Gerçi hani tarih filminden çok savaş sahneleri ağırlıktaydı... o bakımdan bakınca güzeldi özellikle lağımcıları çok sevdim ben en çok onların sahneleri beni etkiledi diyebilirim... Birde Fatihin oğluna sarıldığı sahne çok güzeldi... Yalnız Fetih filminin içinede bir aşk hikayesi sıkıştırmışlarya onada pes dedim ne alakaydı anlamadım onuda gerçekten öyle birşey olmuşmu bilemiyorum ama olmamışsa çok saçmaydı ve gereksizdi... :D
çok acımasız oldum gibi hissettim ama bir istanbul aşığı olarak ve Osmanlı tarihi öğrenen biri olarak filmi beğenmedim.Ama tabi izlemenizi tavsiye ederim güzel sahneleride vardı arada :))) yok değildi... Akşemsettin in gelişi filan son kuşatma sahneleri güzeldi... :) Sonra Fatih Sultan Mehmetin ilk kuşatmada Bizans imparatorunua söylediği sözler çok güzeldi :) Lakin sadede gelirsek izlense olur ama izlenmesede çok bir kayıp olduğunu düşünmüyorum :D Daha güzel olabilirdi olmalıydıda :)






Kapı...

Kapı açılır, sen yeterki vurmayı bil..! Ne zaman.? Bilemem..! Yeterki o kapıda durmayı bil..!

~ Mevlâna Celâleddin-i Rûmî


Kapının önünde duruyoruzda ama fekat lakin :))) kapıyı açıp içeri girmek şöyle dursun kapıyı tıklatmaya bile gücüm yok ki benim :))



20 Şubat 2012 Pazartesi

Günaydın :)



Günaydın...
Bu günlerde çok özlüyorum seni yine hasretin dayanılmaz oluyor...
Sinemalar...
Gezmekler...
Grip...
Yalnızlık...
Kalabalık...
Hiç bir şey bu duyguyu azaltamıyor...
Gözlerim hep mesaj kutumda...
Ama hiç gelmeyecek mesajları beklemek daha zor...
Tamam gelme...
Ama bari iyi ol!
Kafanı gözünü kırdırtma bana :P
Günaydın... 
Çok özlendin...

uykucu :)


19 Şubat 2012 Pazar

Ah Atalay Ahhh :)))


Atalaya bak sen kız kimseye okutma demiş buda internete vermiş :))) kimseye güven kalmadı kimseyeeee 
:))))

Anlamışmıdır Acaba?


İlahî aşk nasıl olur?




İlahî aşk nasıl olur?
“Eşinin ocağında, parası pulu bolken dünyaya tapan kalbi, hastalıkların arasından göz kırpan ölümün işaretlerini alınca uykusundan uyandı. Baktı yıllardır ürettiğine. Evladı mı? Nişanlısını bulur bulmaz uçuvermiş yuvadan. Eşi mi? Kaybolmuş televizyon ekranlarında. Biriken parası mı? Bankanın kasasını doldursa ne çıkar. Yüreği kara kışta buz tutmuş doyumsuzluk hüzünleri içerisinde bom boş titreyip duruyordu.

Derdini dökecek birilerini aradı ve iniltisi yayıldı boşlukta. ‘Doğarken de ölürken de benim yüreğim kime tutunacak, kime sarılacak, kime dayanacak, kime ağlayacağım, kime güleceğim, kime bağlanacağım ve kim beni gerçek bir şefkatle teselli edecek?

Birden bir vakitler öğrendiği o iki ayeti hatırlayıverdi: “Beni (yerlerde) anın ki Ben de sizi (göklerde) anayım.” “Yürekler ancak Allah’ın zikriyle huzur bulurlar.” Çare çarpıverdi kalbine: Öylesine büyüktü ki yüreği, içini O’nun zikrinden, O’nun fikrinden, O’nun şükründen başkası dolduramıyordu.

Buzlar parçalandı ansızın ve sımsıcak bir nur çağıldadı yüreğinde. Sahibini orada buldu ve fırladı, koştu O’na, kapandı arşının huzuruna: ‘Aziz Efendim, şefkatli Sahibim. Benden çıkarı tükenen dostlarım ayrılıyor etrafımdan, ayrılmayanlardan da yüreğime derman olmuyor. Meğer hep Sen kalbimdeymişsin de Sana dönmemi bekliyormuşsun yıllardır bu vakte kadar. Geciktiğim için mahcubum.’

Taştı kalbinden dışarıya ve açıldı çevreye… Yüreğinin iniltisini dindirmek için içine daldığı evreni dinledi. Gözleri ilahi sanatlar üzerinde gezinirken kalbi zikirle, fikirle, şükürle meşguldü neredeyse her gün, neredeyse her an. Şefkatli Sahibi'nin izlerinin, gülün kokusunda, bülbülün şakımasında, rüzgârın nefesinde, çağlayanın çağıltısında, ormanın uğultusunda gizlendiğini hissetti.

Yüce Sultan fırçasını gökyüzü boşluğuna bir savuruyor da bulutlardan rengârenk tablolar çiziyordu. Ormanları kışın beyaza, baharın yeşile, yazın kırmızıya, güzün kahverengine bürüyordu. Her kış öldürüp susturduğu yeryüzünü her baharın baştan diriltip şenlendiriyordu. Kendisi için yarattığı insanı yeryüzünden gökyüzüne bekliyordu.

Bir ayna çıktı karşısına ve kendi yüzünde o gizli El’in ne güzel gözler ve kirpikler çizdiğini gördü. Çömeldi, ellerinde iki büklüm gözyaşlarını gizledi ve kavuşacağı o günün özleminde soluk soluğa titreyişini sürdürdü.”
M. Bozdağ

...

"ben araftan ileri geçemedim. geçemem de artık. ...unutma ki biraz da seni taşıdığım için dizlerimin dermanı kesildi. bu bir şikayet değil... nerelerden geçtik bilemezsin..."

cemil meriç


Ferudun Düzağaç - Deli



Bana kötü davranıp durma
Zaten iyi değilim
Beni anladığınıda hiç sanmam
Kimbilir kaç taneyim
Ne seninle oluyor ne bensiz
Ne kendimle mutluyum ne de sensiz
Aklımla çözemedim bu işi
Deliye vurdum deliliğe vurdum kendimi
Anladım kararsızım yaralarıma yarasız
Islığımı fısıldamıştım şişeye
Kıyıya çığlığım vurmuş
Dokunulmayalı çok olmuş ki
Kalbim kuş yuvası olmuş
Doluya koysam almıyor
Bu bardak hep yarım dolmuyor
Aklımla çözemedim bu işi
Deliye vurdum deliliğe vurdum kendimi
Anlayan el sallasın bana merhaba der gibi
Beden gitmeye teşne hayat kal der gibi
F.D

18 Şubat 2012 Cumartesi

:))

Osmanlıca Evlenme Teklifi

GAYEMİZ ACİZANEYİ ZAT-İ HALİNİZİ TACİZ ETMEK DEĞİL; BİLAKİS EFKARİ UMUMİYEDE MUHABBET KURMAKTIR. CEVAB-I MÜSBETİNİZ KALB-İ HARABIMI TAMİR-İ TEMİN EDECEĞİNDEN, DEST-İ İZDİVACINIZA TALİBİM...

Kız Cevap Verir:

MAHREM-İ SURATINIZA SİLLE-İ OSMANİYE NAKŞEDERSEM ŞAYET, SEKTE-İ KALPTEN TERK-İ HAYAT EYLERSİNİZ. :)

( Murat Ziya Tekin )


Bayram Bugün Neredeyse Bizde Oraya Gidelim...




Dağlar arasında unutulmuş bir köy…Mardin'e bağlı… Evlerinin kapıları kapalı köy, derin bir sessizliğe sarınmış sanki kuşluk uykusunu uyuyordu. Bu köye ilk kez geliyorlardı… Ortalıklarda kimsecikler görünmüyordu. İlk gün olmasına rağmen, bayramın neşvesinden hiçbir emare yoktu. … Üç- beş bacadan tüten dumanlar üşüyor, yiyecek bulamadığı için karlı dallarda büzüşen kuşlar üşüyor, köy üşüyordu. Her şey sinmiş, her şey susmuş bu köyde. Koca köy, başını parkasına sokmuş bir adam gibi beyaz bir sessizliğe gömülmüş öylecene duruyordu. Gözlerine, uzakta kardan bir kümbetin önünde eğilip kalkarak bir şeyler yapan bir kız çocuğu ilişti. Köydeki tek hayat emaresine doğru sürdüler arabayı. Küçük bir kız çocuğu; arada bir üşüyen minik ellerine hohlayarak karların altındaki tezekleri çıkarmaya çalışmaktadır. Ayaklarındaki terlik üşüyor, rüzgârın üzerindeki elbise üşüyor, savrulan saçları üşüyor. Arabanın kendine doğru geldiğini fark edince evine doğru koşar ve kapıyı korkuyla kapatır. İstanbullu bir iş adamı olan Ahmet Bey, yol arkadaşı Cemil Bey'le birlikte; arabalarına yardım paketlerini, kurban etlerini doldurarak bu bayramı Güney Doğu'da geçirmeye karar verdiğinde yolları bu köye düşer. Onlar yalnız değildi. On binlerce arkadaşları, Doğu'ya, Güney Doğu'ya, dünyanın dört bir yanına dağılmışlardı…Sanki küresel bayram günlerini idrak ediyordu insanlık. Sabah şehirden geçerken, çocukların, asker ve polis ağabeylerinin elinden bayram hediyelerini alması çok rikkatlerine dokunmuş, yıllarca özlenen bu sevgi şölenini dakikalarca gözyaşları içinde izlerken “yüreklerine sevgi tohumları ekilen bu çocukların devlete, millete ve bayrağa asla düşman olmayacaklarını” düşünmüşlerdi. Neyse ki yüreği bölünmüş bu onurlu insanları silahla sindirmenin çare olmadığı geç de olsa anlaşılmıştı. Bayramları bile çalınmış bu köyde biraz önce bir kız çocuğunun koşarak girdiği kerpiç evin kapısını çalarlar. Turuncu renkli elbiselerinin sırt ve göğüslerindeki kelimeler dile gelir. “Kimse yok mu?” ”Ne istiyorsunuz bizden?” “Biz geldik kapıyı açar mısınız? “Gidin artık buralardan, iki oğlumu aldınız, kızımı da aldınız, size verecek canımızdan başka bir şeyimiz kalmadı. Yeterin artık dokunmayın bize. Küçük bir kızımdan başka kimsem yoktur. Onu da beni öldürmeden alamazsınız.” Tedbirli giyindikleri için soğuk içlerine işlemese de duydukları karşısında ruhları donmuştur. “Korkular sindirmiş bu insanları” der, Ahmet Bey; “Anacığım! Biz onlardan değiliz, İstanbul'dan geldik, size kurbanlarımızı getirdik. Sizi kurban kılmak için değil, size kurban olmaya geldik; sizden almaya değil, size yüreğimizi vermeye geldik.” Kerpiç evin küçük tahta kapısı gıcırtıyla aralanır. Ağır bir tezek kokusu karşılar misafirleri. Kapının aralığında beli bükülmüş, omuzları kederden çökmüş, yaşlı bir ana belirir; “Hodeşti razı bi-hoş geldiniz- yavrularım” Ahmet Bey'in İstanbul'daki anası gelir aklına; elli yıldan beri bayramları hep anasıyla birlikte idrak etmiştir. Bu bayram anasına sarılamamıştır. Anasına sarılır gibi sarılırken bu yaşlı kadına, kendi kendine; “Anacığım! Kusura kalma bu bayram sana sarılamadım ama yıllardır evladına sarılamayan, yavrularının kokularını ciğerlerine çekemeyen acılı analar var buralarda. Bensiz bayramlara alış artık anacığım. Bundan böyle benim bayramlarım, bu analarla, bu çocuklarla geçecek. Hatta sizi de buralara getireceğim bayramlarda. Bayramlar paylaşmaktır ama biz sadece mutlulukları paylaşmışız, acıları değil. Buralarda paylaşılmamış yumak yumak acılar var anacığım” der. Yaşlı kadın, Ahmet Bey'in ağladığını fark eder: “Neden ağlıyorsun yavrum” “Anam aklıma geldi anacığım, anam; sen bana anam gibi sarıldın da.” “Kapıyı geç açtığım için kusura kalmayın evlatlarım, teröristler iki körpe oğlumu ve kızımı kopardılar benden. Yüreğim, onların hasretiyle yanar yıllardır. Ben yine onlar geldi zannettim, bizim kapımızı bu güne kadar teröristlerden başka kimse çalmadı ki” Kapının aralığında içerinin yürekler acısı manzarası görülür. Burası gerçekten bir ahırdır. On sekiz-yirmi metrekare bir oda; hem yatak odası, hem mutfak, hem misafir odası, birkaç da koyun bir arada, hepsi bu odanın içindedir. Gözyaşlarını tutamaz Ahmet Bey; “Anacığım siz burada mı kalıyorsunuz?” “He ya yavrum, burası sıcak oluyor, başka kalacak yerimiz de yoktur.” Ananın elini öperler, küçük kıza gocuk, elbise ayakkabı, eve, et ve gıda paketi bırakırlar. Ahır evde; yıllardır cansız duran mutluluğun kalb atışları duyulmaya başlar. Az önce üşüyen, titreyen kızcağız sıcacık gocuğun içinde minik bir prenses gibi gülücükler dağıtır. “Anacığım! Biz diğer evlere nasıl ulaştıracağız bunları. Tek tek dert anlatmak zor olacak; bize yardımcı olur musun?” Kapının önüne çıkar yaşlı ana ve bir zılgıt çeker, o sessiz ve sakin köyün kerpiç evlerinin kapıları açılır ve her evden beşer onar çocuk dışarı fırlar. Az sonra yardım konvoyunun etrafı çocuk, kadın, erkek dolmuştur. Çokların üzerinde doğru dürüst giyecek elbiseleri, ayaklarında ayakkabıları yoktur. Buz kesmiş ellerine aldıkları yardım paketleriyle atlı karıncalar gibi tutarlar evlerinin yolunu. En son kalan boynu bükük bir kız çocuğudur. Günlerdir tarak yüzü görmediğinden, pürçeklenmiş saçları savrulmaktadır soğukta. “Belli ki annesinin taramaya eli ermemiş” diye düşünürler. Ellerinin eklem yerleri param parça olmuş küçük kız, paketi tutmakta zorlanır. Ahmet Bey'in dikkatini çeker küçük kızın perişan hali. Gönlü hoş olsun diye; “Anne- babana da selam söyle” diye seslenir arkasından. Arkasına dönüp, acı pınarı çakır gözleriyle Ahmet Bey'in yüreğini delercesine bakan zavallı kızcağızın yanaklarında üşür gözyaşları. ”Annem -babam yok ki” Bittiği andır Ahmet Bey'in, sözler ağzında düğümlenir, yaşlar gözünde irileşir, yüreğindeki acı dalgaları kabarır. Yanına gider, ellerini gezindirir ipek saçlarında. “Kabul edersen ben senin baban olmak istiyorum. Pek yakında hanımımı da getireceğim o da annen olacak. Sen ve kardeşlerin artık bizim evladımız olacaksınız. Sizi okutacağız, her türlü ihtiyacınızı biz karşılayacağız. Sen şimdi üzülme” der ve elleriyle siler üşüyen gözyaşlarını. Paketleri birlikte taşırlar evine; ipek saçlı kızın, çakır gözlü kızın, yetim kızın... Gün ikindiye kaydığında ulaşmadıkları kimse kalmamıştır. “Yıllardır bayram idrak ediyoruz ama hiç bu kadar mutlu bir bayram yaşamadık, artık evlerimizde bayram bitmiştir. Gelecek yıl çocuklarımızı da alıp geleceğiz. Yatırımlar yapacağız buralarda, bu köy ve kasabaların gönüllü hemşehrisi olup sık sık gelip -gideceğiz, artık bir ayağımız buralarda” diye sözleşirler. Allah'a (c.c) yakın olmanın yolunun halka yakın olmaktan geçtiğini fark ederler. Gecenin en siyahında beliren bir ışık; gelen günün daha güzel olacağını haber verirken yüreklerini bırakarak ayrılırlar dağlar arasındaki köyden...

Taklitlerimden Sakının :D

Aldığım duyumlara ve sezgilerime göre kopyalarım varmış :)))
Buradan duyuruyorum ben bu isimden başka bir isimle ve buradan başka hiç bir yerde yazmıyorum taklitlerimden sakının anacım :))))

Üç Nokta'ma



İnsan kaç acıyla sınanır, 
Yada kaç ayrılıkla!?..
Yada kaç aldanış insanı güçlü kılar?...
Bir mi, bin mi, yoksa milyon defa mı!?
Saymadım, sayamadım, sayamayacak kadarım.
Kendimden uzağa düşerken tutsaydın elimden,
Bir defa yanılsaydım,
Bu defa yalnızlığımın kıvamında demlendiğim,
hatta sarhoş olduğum kimsesizliğimle kalmasaydım.
Hatalarımla dar ağacına çekilmeseydi duygularım,
Ve sallandırılmasaydı, sorgulanmasaydı sevdam...

Sorgu gecelerinin ağır hükümlerini bir defa olsun tekliğimle hissetmeseydim!..
Umutlarımla süslediğim hayallerim can kırıklarına dönmeseydi,
Sen buna geçiş izni vermeseydin!
Can yangılarımın, sızılarımın yanında bitiverseydin.
Yada keşke bana "seni seviyorum" demeseydin!

Tükenen gücümü, yorgunluğumu dinlendirdiğim 
yüzyıllık çınar gölgesi olabilseydin!..
Oysa kendine gölge olmayı tercih ettin...
Şimdi yelkovan akrebin peşindeyken sabaha varmak için,
Ben böyle Sensizken,
Ne demeliyim?
canın sağolsun mu?...
Nasıl olsa alışık tekliğe çöl sıcağında seraplara meyleden bedenim.
Öyleyse alışkanlığımla "can'ın sağolsun"

Bu nedenleydi, 
Zaman sabaha az kalmışken, 
çaresiz birkaç mısraya sığınmışlığım.
Uyursam yokluğun girdabına kapılmaktan korkuyordum belki...
Göz kapaklarım firari bir direnişteyken böylesi,
Şimdi,
Senli düşüncelerle savaşıyorum gecenin içinde...
Sanki gün doğacak,
hayat seni benden alacak ve varlığımla yok olacağım diye
Kahramanlığa soyunmuş sevdam sınır ihlalinde.

İşte yine yeniden,
yoksunluğum benimle...
bir fincan kahveyle eşlik ediyorum.
Eksilen ne varsa tamamlanır mı diye sorgulamıyorum.
Kendimi seninle bu kadar var etmişken,
Bu kadar senli düşler kurmuşken 
Düşlerden düşüyorum, 
Son bir umut, uçurum çiçeklerine tutunuyorum
Cılız renkleri en son aklımda kalan
Ölüyorum...
Bitiyorum ve bunu biliyorum
Bir daha doğrulamayacak kadar kambur oldu yüküm.
Yaşamın tüm kahrına eyvallah diyebildimde,
Bir sana, 
kendinle oluşuna, 
bensizliği aklından geçirişine,
Nasip diyemedim...
Direnmek isterken sevdama
İşte yok oluyorum...

Tanınan ömür vademde "sensiz"liğe dayanabilir miyim?
Yaşam mecburi bilirim.
Nefes alırım,
Yaşarım,
kafaya konan bitişlerse biliyorum durduramam.
Son bir nazarla 
Dualaşan gecemden sesleniyorum!
Beni sensiz, 
beni bensiz, 
kalan yolumu yoldaşsız bırakma... 
ALIŞAMAM!!

Mirage ( Özlem Ayral )

Gelmeyecek olsa...

... böyle beklenmezdi....


:)



Umut Yoruyor İnsanı

"Acı mühim değil, umut yoruyor insanı."


17 Şubat 2012 Cuma

Hadi Kolay Gelsin :)))


Ya Sen?


Dua...

"Sen ki; Suskun Gönüllerde Saklı Kalanları Bilirsin, Ne Arzu Ediyorsak En Hayırlısından Ver Bize RABBİM !"

aminn


Fatma ablammmmm nerdesinnn

Fatma ablama sesleniyorum seni çok özledim çık gel nerdeysen yetti gariii yaaa bari bir selam gönder :((


~♥~ Vakt-i Dua ~♥~

Allah'ım..! Kaldırmakta zorluk çekeceğim imtihanlardan sana sığınırım. Beni ve sevdiklerimi dertlerin en zoruyla imtihan etme..! 
aminn :)


Sesin Sesime Değse !

‎"...Bir ses sesini öpse Harflerin uykusuz kalır..."

Haydar Ergülen



✫¸.•°*”˜˜”*°♦☼♦ ✿ Vakti-Cuma ✫¸.•°*”˜˜”*°♦☼♦ ✿

SALÂT-I TEFRİCİYE DUASI

اَللَْهُمَّ صَلِّ صََةً كَامِلَةً وَسَلَّمْ سََماً تَاماً عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ الَّذِى تَنْخَلُّ بِهِ الْعُقَدُ. وَتَنْفَرِجُ بِهِ الْكُرَبُ. وَيُقْضَى بِهِ الْحَوَائِجُ. وَتُنَالُ بِهِ الرَّغَائِبُ. وَحُسْنُ الْخَوَاتِمِ. وَيُسْتَسْقَى الْغَمَامُ بِوَجْهِهِ الْكَرِيم. وَعَلَى اَلِهِ وَصَحْبِهِ فِى كُلِّ لَمْحَةٍ وَنَفَسٍ بِعَدَدِ كُلِّ مَعْلُومٍ لَكَ.
"Allahümme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tâmmen alâ seyyidinâ Muhammdin ellezî tenhallü bihi'l-ukadü ve tenfericü bihi'l-kürabü ve tükdâ bihi'l-havâicü ve tünâlü bihi'r-regâibü ve hüsne'l-havâtimi ve yüsteska'l-gamâmü bivechihi'l-kerîmi ve alâ alihi ve sahbihî fî külli lemhatin ve nefesin biadedi külli ma'lûmin lek."

"Allahım! Efendimiz Muhammed'e (a.s.m.) kusursuz bir salat ve rahmet, mükemmel bir selâm ve selâmet ver. O peygamber ki, Onun hürmetine düğümler çözülür. Sıkıntılar ve belâlar onun hürmetine açılıp dağılır. Hâcet ve ihtiyaçlar onun hürmetine yerine getirilir. Onun hürmetine maksatlara ulaşılır. Güzel sonuçlar onun hürmetine elde edilir. Bulutlardaki yağmur onun yüzü hürmetine istenilir. Allahım! Onun Ehl-i Beytine ve Ashabına her an ve her nefes alacak zamanda, Sana mâlum olan varlıklar sayısınca salât et."

amin..
Hayırlı Cumalar
:)


:((

:((

16 Şubat 2012 Perşembe

Kalsam canım yanacak, gitsem hayatım...

Öyle bir yerdeyim ki;
Ne gitmesi mümkün, ne kalması mümkün olan...
Öylece bir yerdeyim işte...
Vazgecmekle direnmek arasında,akla karanın tam ortasındayım...
Kaybetmenin arifesinde, yeni bir hayatın eşiğindeyim...
Kalsam canım yanacak, gitsem hayatım...

Mevlana | Şems


15 Şubat 2012 Çarşamba

İyi Geceler ;)


Herkese iyi geceler diliyorum :)
Rabbim gönlünüzden geçen tüm güzel duaları kabul eylesin...
;)

Sonsuzluğu Beklemek


Ölümü yaşadım ölmeden önce 
Bana sonsuzluğu beklemek düştü.

(Nurullah Genç)


Bir Kere...


Bir kere çözüldüm sana.. bir kere sana senin gibi olduğumu
hissettirdim... Oysa baştan beri biliyordum sen, seni sevmeyenleri
seversin,tıpkı benim gibi... Ama öyle özledim ki kendim gibi birini
sevmeyi...

Cezmi Ersöz


Cemre...


"Aşk-ı zikretmek için ; Söz dudağa gelmeden önce, Cemre gibi yüreğe düşmelidir..!"

Hz. Mevlana


Tek Taş :D


:))))
Bugün bizim sınıftada bir kız dün hediye edilen tek taşını gösteriyordu kızlara :)))
Ya ben anlamıyorum bu tek taş noluyo ne saçma bişey ya bende bi garibim ben niye diğer kızlar gibi böyle şeylerden hoşlanmıyorum yaaa alla alla :D

I will always love you..

I will always love you..

Üçü bi arada :)))


oyyy şunlara bak yaa :))
üçü bi arada :D


Dua İle, Sabır İle, AŞK İle..


"Eyyüb'ün Sabrıyla Yangın Yerine Döndü Yüreğim..
Dua İle, Sabır İle, AŞK İle..
Kim Bilir, Nereden Nereye ?"

Kahraman Tazeoğlu- Araz ( AŞK Müezzini )